- Amcaoğlu! Amcaoğlu hadi kalk 3 oldu saat. Gece ne yaptın da bu saatte uyuyorsun hala.
- Ya amcaoğlu arkadaşlarla sahile inmiştik de bırak biraz daha uyuyayım.
- Abi ne uyuması daha sana kitap almaya gideceğiz.
- Ihh kitap mı? Ha evet, tamam alırız ama az daha uyuyayım…
Hep uyanmamız gereken saatten sonrası uykunun en tatlı anlarıdır zaten. 6-7 saat uyuruz ama alarm çaldıktan sonra uyunan 5 dakika hepsinden daha tatlıdır. Bunu bildiğimden daha fazla ısrar etmedim. Hepi topu 1 saat geç giderdik kitap almaya. Biraz internete gireyim, bloglarıma friendfeed’e göz atayım, bu arada oda biraz daha uyusun diye tamam 3.30 da uyandıracağım dedim. Çoktan kabul etmiş uykuya dalmıştı bile. 4’te kaldıracaktım aslında ama 3.30 a şartlandırarak 4’te uyandırdığımda fazla bile uyuduğunu görüp, az daha uyuyayım demesin diye böyle bir yola başvurdum. Tuttu da. Amcaoğlu kalk kalk 4 olmuş saat diye aceleci bir ses tonuyla seslendiğimde kafasını kaldırıp saate baktıktan sonra, geç kalmış hissiyle doğruldu yatağında.

Meslek lisesi mezunu olan Amcamın oğlu bir şirkette hastane programları yazmakla meşgul fakat hem kendisini geliştirebilmek hem de kariyer olarak önünü açabilmek için 29 yaşında üniversite sınavına girmeye karar verdi. Bu sebepten çıkıp kitap alacak ve bu yıl boyunca evde beraber çalışacaktık. İlk bulduğumuz kitapçıya girerek:
- Abi biz üniversite hazırlık kitapları alacaktık ama kitaplarda fiyat etiketi yok, fiyatlarını öğrenebilir miyiz?
- Şimdii… Şu yayın evinden YGS konu anlatımlar… Soru bankaları… LYS konu anlatımlar ve birer tane de soru bankası verdik mi… Bakalım bakalım… Hımm… 670 TL eder ama indirim, %30 indirimimiz var düz 450 TL yaparız onu!
Amcaoğlunun benzi atmıştı, orada az daha dursak sınava girmekten vazgeçeceğine emindim. Kulağıma eğilerek:
- Amcaoğlu, bu ne? Dershaneye kayıt olsam daha iyi, kitapları bedava veriyorlar üstelik.
Diye mırıldandı. Hemen araya girerek tamam teşekkürler biz bi fiyat öğrenmek istemiştik. Hocalara danışalım bu yayın evini tavsiye ederler mi bakalım dedim ve süratle oradan uzaklaştık. Hemen bir taktik geliştirdik ve ilk etapta sadece ana dersler olan Türkçe, matematik ve geometrinin soru bankalarıyla konu anlatımlarını aldık. Üstelik bunu bir de, açılış sebebiyle %40 indirim yapan bir kitapçıdan alarak 66 TL ye işimizi hallettik.

- Hey yavrum balık istifi mübareeekk… (diye laf attı)
- Eee, balık sezonu açıldı ne de olsa! (diye kahkahayla cevapladı başka birisi)
Gülüşmelerle zoraki de olsa basamaktaki yolcuları biraz içeri itip, ön kapının 1. Ve 2. basamaklarına kurularak kapıyı da güvenli bir şekilde kapattırdıktan sonra yolculuğumuza başladık. İçerisi tıkış tıkış, herkesin kaşları çatık. Birisine az öte git desen patlayacak. Millet akşama kadar çalışmış yeterince stres depolamış zaten. İçeride birkaç mırıldanma olunca şoför devreye girdi ve adeta şovuna başladı. Şoförümüzün ağzını açtıran sözleri orta sıralarda ayakta duran bir bayan sarf etti:
- Ufacık otobüse 50 kişi alınır mı? İş değil bunların yaptıkları ya!
-Vallahi sonuna kadar haklısın ablacım, Şu bizim mal sahibinin numarasını vereyim de sana zahmet bi söyleyiver, değiştirsin şu arabayı.
Otobüs bir anda kahkahalarla yankılandı, bayan ne olduğunu anlayamadı zaten o cevapla. Milletin gülüşmeleri yavaşlar ve konu kapanacakken tam şoförün arkasında ayakta duran başka bir bayan, ilkokul 1. Sınıf öğrencisinin “öğretmenim Ahmet kalemimi aldı vermiyooor” cümlesindeki ses tonuyla, otobüsteki herkesin de zorlanmadan duyması için sesini alabildiğine gürleştirerek.
- Ama şoför bey ben her gün biniyoruuum hiç böyle olmuyoor.
Şoför o ses tonunu kulağının dibinde işitince neye uğradığını şaşırdı. Acil durum refleksi olarak ayağını gazdan çekip frene asıldı. Aynı zamanda da başını geriye çevirerek bayanın yüzüne bu bağırışını anlamaya çalışırcasına anlamsız anlamsız baktı ve sadece;
- Ablacım ne oluyor yaa! Ne diye bağırıyorsun kulağımın dibinde! (Diyebildi)
Şoför şoku atlatınca yavaşlamış fakat henüz durmamış tekerleri tekrar hızlandırdı. Aynı bayanın önceki ses tonundan daha kısık tonda da olsa mırıldanmaya devam ettiğini duyunca;
- Allah çene vermiş gerisini koyvermiş!
Diyerek otobüsü 2. Kez kahkahaya boğuyordu. Şoförün 2. Kurbanı da bu cevaptan sonra ağzını açmadı bir daha. Kahkaha sesleri yerini bu konu üzerine konuşmalara fısıldaşmalara bıraktı zamanla. Şoförün bir durakta durup yolcu almak için kapıyı açması üzerine yine ve yeniden bir bayan;
- 2 lira fazla kazanacağım diye bize işkence ediyorlar işte!
Diye nasıl bir hata yapıp da, bunu söyledim diyeceği sözleri sarf etti. Şoför şöyle bir yerinde doğruldu ve ön camın üzerinde konuşlanmış olan aynasını kullanarak bayanın yerini ve eşkâlini tespit etti. Kapıyı kapatıp hareket ettikten sonra kafasını uzatarak aynanın içinde bir şeyler arar gibi derin derin inceledi ve hedefe kilitlenip aynaya bakarak…
- Abla seni kolundan tutup da bindirmedim ki otobüse! Hatta ben durakta durunca herkesten önce koşup binmiştin üstelik. Abla be! Şu bizim mal sahibini arayıp maaşın yanında prim de vermesini söyleyiversene sana zahmet. Fazladan aldığım yolcular bari benim bi işime yarasın.
Şoför sözünün arkasından kahkahayı basmıştı yine. Şoför kahkaha atarda millet durur mu hiç… Yolcuların hiç birisinin canı sıkılmıyordu artık (Şoförün gazabına uğrayan 3 bayan hariç). Millete eğlence çıkmıştı. Biraz yüksek sesle konuşmaya başlayan birisi olsun, anında herkes kulak kesilip çıkabilecek yeni eğlenceleri kaçırmak istemiyordu. Patlak veren olayın ardından kahkahalar kesilince birbirini tanısın tanımasın herkes 2’şer 3’erli gruplar halinde hatırladıkları başka olayları birbirleriyle paylaşarak muhabbeti koyulaştırıyordu.
Şoför de artık hiçbir durakta durmuyor, sadece duraklara yaklaşıp yavaşlayarak durakta bekleyenlerin “durmadan geçti” demeleri yerine, “Aaa çok dolu nasıl bineceğiz” demelerini sağlıyordu. Duraklardan alamadığımız yolcuların hepsinin yüzünden anlaşılıyordu binemeyeceklerini anladıkları. Ta ki birkaç yolcu inene kadar… Birkaç yolcusunu indiren pek kıymetli şoförümüz durağın birinde tek başına bekleyen bir bayan görüp bir de onun da kendisine baktığını görünce yanaşıverdi durağa. Ön kapının basamaklarında amcaoğlu ile ben duruyordum. Bizden dolayı açtığı kapının önünü göremeyen Şoför, amcaoğlu ile bana hitaben;
- Arkadaşlar bayana sorar mısınız, binecek miymiş?
Bu iş için amcaoğlu gönüllü olarak kapı demirinden tutunmak suretiyle dışarı sarktı ve tam o sırada kapının önüne doğru kararsız adımlarla gelen bayana;
- Hanımefendi binecek misiniz?
Bayan soruyu duymamış gibi kapının önünde kararsız birkaç adım attı ileri geri. Amcaoğlu sorusunu tekrarlamak zorunda kalınca bayan onu şoka uğratan cevabını verdi;
- Eşim, Ercan orda mı?
Kadın bunu sorduktan sonra aynı kararsızlıkla arkasını dönüp birkaç adım uzaklaştı. Amcaoğlunun yüzünden hiçbir şey anlamadığı belliydi. Kadının sorduğu anormal sorunun şaşkınlığını atlatamamışken, Şoför devreye girdi;
- Geliyor muymuş kardeş?
Amcaoğlu bir benim yüzüme baktı birkaç saniye bir şoföre baktı. Ne diyeceğini şaşırmış olsa gerek ağzını açıp tek kelime edemedi. “Şoföre yok abi devam et” diyerek cevapladım soruyu. Ama bizim cin bakışlı hazırcevap Şoförümüz orada bir olaya olduğunu sezmiş olacak “Ne diyordu o bayan” diyerek atladı meselenin ortasına.
- Şeyy (diye geveledi önce), Eşim Ercan orda mı diye soruyor.
Amcaoğlu şoktan kurtulmuş olacak ki bu sözlerinin arkasına bastı kahkahayı. Ama muzip şoförümüzün de bir diyeceği olacaktı elbet,
- Arkadaki arabada abla geliyor eşin deseydin ya hahahahaaa.
bunlar sizin komikliklerinizmidir?eğer öyleyse :)komedi filimlerinde size rol vermelerini söyleyin Çok güldüm,seni iyi yasa :)beyefendi.abisi
YanıtlaSilBizzat yaşadığım, yazarken de sıkıcı olmasın diye hikayeleştirdiğim olaylar hepsi. Komedi filmlerinde oynayabilmek apayrı bir durum, yine de yakıştırmanız için teşekkürler. Belki ileride kitap yazmak daha makul bir seçenek olabilir benim için :) Sevgiler...
YanıtlaSil